MUKAYESELİ
HUKUKTA
HAKİMLERİN
SEÇİLME VE ATANMA USULÜ
I. Hakimlerin Seçimindeki
Çeşitli Modeller
A. Hakimlerin Halk Tarafından Seçilmesi
Hakimlerin halk
tarafından seçilmesi sistemi, dayanağını halk egemenliği düşüncesi temeli
üzerine oturtulmuş bir kuvvetler ayrılığı
ilkesinde bulmaktadır. Bu anlayışa göre; tam manasıyla bağımsızlık, yasama ve
yürütme kuvvetleri karşısında, doğrudan doğruya halk tarafından seçilmiş
hakimlerin temsil ettiği üçüncü kuvvetle mevcut olabilir. Bu seçim yöntemi
kabul edilmedikçe hakim diğer iki kuvvetin etkisinden kurtulamayacaktır[1]
Bu görüş, İhtilali takiben toplanan birinci Fransız Kurucular Meclisinde ileri
sürülmüş ve yargının üçüncü bir kuvvet olarak tanınması neticesinde hakimlerin
halk tarafından seçilmesi esası kabul olunmuştur[2]. Amerika Anayasası’nın III. maddesine göre
yargıçların seçim yoluyla iş başına getirilmeleri, yargı bağımsızlığının
güvencesidir[3].
Yine eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliğinin 1977 Anayasasının 151.
maddesine göre yargı bağımsızlığı ilkesi ile birlikte, hakimlerin halk oyuyla
seçileceği kabul edilmiştir.[4]
Hakimlerin halk
tarafından seçilmesi sisteminin savunucusu olan görüşleri müşahhaslaştırmak
gerekirse bu görüşün ilk savunucularından olan Montesquieu Kanunların Ruhu adlı
kitabında “Halk, otoritenin bir kısmını kendilerine emanet edeceği kimseleri
seçmekte takdire şayan bir isabet gösterir. Bu hususta, gözünden kaçmasına
imkan olmayan şeylere ve elle tutulur vakıalara itibar etmesi kafidir. … O
bilir ki falanca hakim vazifesine sadıktır, kendisi rüşvet ve irtikaba tenezzül
etmemiştir: bunlar, o şahsı hakim olarak seçmesi için yeterli sebeptir.”[5]
Hakim halk tarafından
seçimi genellikle, trafik cezasına itiraz gibi basit davalara bakmak üzere
müstakil mahkeme hakiminin veya meslekten hakimin yanına meslekten olmayan bir
kimsenin atanması şeklinde olur. Bu seçim ya halk arasında yapılacak kura ile
veya beli bir süre ile seçim yahut tayin sistemi ile bu göreve getirilirler.[6]
Hakimlerin halk
tarafından seçilmesi sisteminin olumlu ve olumsuz tarafları vardır. Bu sistemin artıları olarak, hakimlerin
yürütme organına karşı tamamen bağımsız tayin, terfi gibi özlük işlerinde ondan
çekinmeden hareket edebileceği ayrıca halk tarafından seçimde yargı yetkisi
doğrudan halktan kaynaklanacağı için, halk ile hakimler arasında karşılıklı
güven ilişkisi kurulacağı ileri sürülmüştür.[7]
Hakimlerin halk
tarafından seçilmesi sistemine yöneltilen eleştirileri ise şu şekilde
sıralayabiliriz:
a) Hakimlerin halk
tarafından seçilmeleri yasama ve yürütmeye karşı tam bir bağımsızlık kazandırsa
bile bu bağımsızlığı kendi seçmenine karşı koruyamayabileceği, b) Hakimlerin
seçimle gelmelerinin, zorunlu olarak bu seçim sistemine siyasetin karışmasına
sebebiyet vereceği ve hakimlerin siyasi partilerin temsilcisi[8]
pozisyonuna düşebileceği, c) Seçimin bir yarış, bir menfaat mücadelesine
dönüşmesinin kaçınılmaz olduğu gerçeği nazara alındığında, hakimin kendisini
seçenlere iyi davranmakla birlikte kendisinin rakibi olanı destekleyenlere
karşı adaletsiz davranabileceği, d) Halkın, en iyiyi seçeceği düşüncesinin
doğru olmadığı, yargının deneme yanılma ile en iyiyi seçmeye müsait bir
yapısının bulunmadığı, halkın mesleki açıdan yetkin bir hakimi seçmede başarılı
olamayacağı sayılabilir[9].
B. Hakimlerin Yasama Organı Tarafından Seçilmesi
Yasama organı, halkın
temsilcileri olan milletvekillerinden oluşmaktadır. Bu sistemle, kuvvetlerin
birbirini dengeleyeceği, yargının milli iradeden kaynaklanacağı, diğer
organlara karşı durumunun güçleneceği ve halk tarafından seçim sistemindeki
bazı olumsuzlukların giderileceği ileri sürülmüştür.[10]
Bu sisteme karşı
yöneltilen eleştiri ise; belli siyasi gruplardan oluşan parlamentoların,
hakimlerin seçiminde ihtiyaç duyulan nitelikli hakimler yerine, mecliste
ağırlığı olan siyasi partinin desteklediği adayın seçilmesi neticesini
doğuracağı ve bunun da yargıda siyasallaşma tehlikesine yol açabileceği
ihtimalinin varlığıdır.[11]
Ülkemizde 1961
Anayasası döneminde Anayasa Mahkemesi üyelerinden Millet Meclisi üç asıl ve bir
yedek, Cumhuriyet Senatosu ise iki asıl ve bir yedek üyeyi direk olarak
seçmekte idi.
İsviçre’de de Federal
Mahkeme hakimlerinin tamamı ile çoğunluk kantonlardaki yüksek hakimler yasama
meclisleri tarafından seçilmektedir.[12]
C. Hakimlerin Yürütme Organı Tarafından Seçilmesi
Bu sistem, dünya
üzerinde en yaygın olarak uygulanan
sistem olmasına rağmen en çok eleştirilen
sistemdir.
Bu sistem aşağıda daha
ayrıntılı açıklanacağı üzere en belirgin biçimde İngiltere’de uygulanmaktadır.
Yine Danimarka, Portekiz, İrlanda, Hollanda, Belçika İsveç gibi monarşik
yapıdaki ülkelerde görünüşte yargı organı Kralın iktidarındaki bir yetkiyi
kullanmakta olup, yargıçlar kral veya icra organı tarafından atanmaktadır.[13]
Sistemin olumlu yönü,
yürütme organının mesleğe alınacaklar ve meslekte ilerleyecekler hakkında
sağlıklı bilgiler toplayabileceği ve yasama organı karşısında sorumlu bir organ
durumunda bulunduğundan, hakimlerin atanma ve terfilerinde, bu sorumluluğun
getireceği külfetlerin de etkisiyle yeterli derecede hassas davranılacağıdır.[14]
Bu sistemde atama
yetkisi yürütme organında olunca, yargıçların bağımsızlığının bir ölçüde
yürütme organına bağımlılığını ve denetiminin de bu organ tarafından
gerçekleştirileceğini kabul etmek gerekir[15].
Sistemin eleştirilen yanı da bu olup, hükümeti oluşturan ve parlamentoda çoğunluğu ele geçiren bir
partinin kendine karşı işletilecek, siyasi sorumluluk yollarını bu şekilde
kapatarak yargıya müdahalede bulunabileceği ve siyasi parti politikaları
doğrultusunda kadroları şekillendirebileceği
ihtimalidir.[16]
1982 Anayasamızda,
Danıştay, Asker Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyelerinin üçte biri
veya tamamı Cumhurbaşkanınca seçilir (Any.md. 155/3, 156/2, 157/2).
Aşağıda daha ayrıntılı
inceleneceği üzere, Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, İsveç, Japonya,
İngiltere, Belçika ve Norveç’te hakimlerin tamamı veya bir kısmı yürütme
organınca atanmaktadır[17].
D. Hakimlerin Yine Hakimler Tarafından Seçilmesi
Hakimlerin yine
hakimler tarafından seçildiği sistem “cooptation” olarak adlandırılmaktadır.
Bu sistemin, ilk dikkat
çeken faydası, hakimlere yürütme organı karşısındaki bağımsızlıklarını en
yüksek noktaya ulaştırmasıdır.[18]
Bu sistemde yargı bağımsızlığı en sert biçimde uygulanmakta, diğer organların
müdahale kapıları tamamen kapatılmaktadır. Gerek yasama, gerekse yürütme organı
ile halk tarafından yapılan seçimlerin ortak handikapı olan yargıya dış
müdahale ve mesleği hak etmeyen yeteneksiz–niteliksiz kimselerin göreve
gelmeleri bu sistemde mümkün olmayacaktır.[19]
Tüm artılarına rağmen
bu sisteme yöneltilen en önemli eleştiriler
ise, bu sistemin demokrasi fikri ve milli hakimiyet fikri ile çelişmesi,
hakimlik mesleğini halktan ve toplumsal gelişmelerden uzak, kapalı bir düzen
haline getirmesi ve içinde bir kast
sisteminin oluşması tehlikesi, hakimlerin yeniliğe kapalı, ıslahatların önünü
tıkayan imtiyazlı bir hakimler sınıfının ortaya çıkmasına sebebiyet
verebileceğidir [20].
Böyle bir yapılanma içinde hakimlik mesleği çok geçmeden sadece muayyen
ailelere ve onların mensuplarına tahsis edilmiş bir meslek, kapalı bir oluşuma
dönüşebilecektir. Artık ehliyet şartı aranmamaya başlanabilecek, hakimlerin
istidadından çok atamaya yetkili hakimlere siyasi, ailevi ve benzeri yönlerden
yakınlıkları öne çıkabilecektir[21].
Bu sistemde özellikle yüksek hakim sıfatına sahip olan kişilerin mesleğin başında
veya düşük kıdemde bulunan hakimlere baskı yapma, yönlendirme kapısının açık
olması ile yargının yargıya karşı bağımsızlığının en sağlam göstergesi olan
“direnme hakkının” işlerliğinin azalması tehlikesidir.
Bu sisteme yöneltilen
eleştirilerin haklılığını izah etmek için, Roma İmparatorluğunda Marc Aurele zamanında, idari, mali ve yargısal
yetkilerle donatılmış olan curia
meclislerinin, kendi üyelerini kendilerinin seçmelerine izin verilmiş, kanunda
bu üyelerin seçiminde ehil kimselere öncelik tanınması hükme bağlanmış olmasına
rağmen, iş başında bulunan decurion’lar (curia
azaları), boş kadrolara kendi evlat ve akrabalarını getirmekte gecikmediler ve
sonuç olarak curia üyeliği çok geçmeden belli ailelerin tekeline geçmiş oldu[22].
Hakimlerin yine hakimler
tarafından oluşturulan bir kurul tarafından seçildiği ülkelere Avuşturya,
Letonya, İsveç örnek olarak gösterilebilire[23].
E. Hakimlerin Bağımsız Kurullar Tarafından Seçilmesi
Bu sistemde hakimlerin
seçilmeleri özel şekilde oluşturulan kurullar tarafından yapılmaktadır. Bu
kurullar her ülkeye göre farklı şekilde oluşturulmakta ise de, genel
kompozisyonu, ya yargı dışından üyelerle oluşan veya yargıdan da temsilcilerin
bulunduğu kurullar şeklindedir. Yargı
dışından üyelerin oluşturduğu kurulların bulunduğu ülkelere, Makedonya,
Gürcistan, Malta, İsviçre ve Ukrayna örnek gösterilebilirken, İçinde yargı dışından ve yargıdan
mensupların bulunduğu kurullara örnek olarak ise, Andora, Azerbaycan, Bulgaristan, Hırvatistan,
Danimarka, Estonya, Finlandiya, Lihtenştayn, Portekiz, Fransa, Litvanya,
Romanya, Almanya, Moldova, Slovak Cumhuriyeti, Macaristan, Hollanda, İtalya,
Lüksemburg, İspanya, Norveç, Polonya ve
İrlanda örnek olarak gösterilebilir.[24]
Hakimlerin özlük işlerinin özel statülü
kurullara bırakılması, söz konusu kurullarda devletin her bir erkinin
temsilcileri bulundurduğu için bunlar birbirlerini dengelemeleri, bu sistemin
diğerlerinin içinde barındırdığı siyasi menfaat kaygısını ortadan kaldırması
nedeniyle en iyi sistemlerden biri olarak kabul edilmektedir.[25]
Bu sistemin eleştirilen
yanı, yürütmeyi ve meclis çoğunluğunu elinde bulunduran siyasi partinin, bu
gücü nedeniyle bu kurulda da çoğunluğu eline geçirmesi ve hakim seçimine bu
şekilde etki edebilmesi ihtimalidir.[26]
II. Çeşitli Ülkelerde Hakimlerin Seçilme Usulü
A. İngiltere
İngiltere’de başlangıçta hakimler krala bağlı, onun temsilcisi olarak görevlerini yerine getirmekteydiler. Hâlâ da
hakimlerin yürütme organı tarafından atanması yönteminin en sıkı şekilde
uygulama alanı bulduğu ülke İngiltere’dir.[27]
İngiltere’nin adli
teşkilatı alışılmışın dışında bir yapıya sahiptir. Bu ülkede, ülkemizde ve dünyanın çoğu
ülkesinde olduğu gibi ilk basamaktan başlayıp, kademe kademe yükselmeye tabi
bir hakimlik mesleği yoktur. Halk
arasında görülen, basit suçlar ve hukuki uyuşmazlıklara İçişleri Bakanı (Home
Secretary) tarafından atanan “Metropolitan Police Magistrates”, “Recorders” ve
“Stipendiary Magistrates” gibi sıfatlarla anılan hakimler bakmakta olup bu
kişiler hukukçu olmayıp yetkileri de oldukça sınırlıdır. Yüksek Mahkeme (High
Court)[28],
İstinaf Mahkemesi (Court of Appeal) ve Lordlar Kamarası hakimleri ise baroda belirli bir süre çalışmış ve temayüz
etmiş avukatlar arasından ilgili bakanın teklif ve tavsiyesi üzerine Kral
tarafından tayin edilir. Fakat uygulamada, tayin aday gösterme yetkisine sahip
olan bakanın elindedir. Bu bakan yerine göre ya Lord Chancellor[29]
veya Başbakandır. Lordlar Kamarası hakimleri ile, İstinaf Mahkemesi hakimleri
ve Yüksek Mahkeme Daire Başkanlarını aday gösterme yetkisi Başbakan’a aittir.
Yüksek Mahkemenin diğer hakimlerini ise Lord Chancellor aday gösterir.
Bunlardan başka mahalli Kontluk mahkemeleri hakimleri ile küçük davalara bakan
diğer bazı hakimlerin tayini de doğrudan doğruya Lord Chancellor’un elindedir[30].
İngiltere’de bir
avukatın hakim olabilmesi için baroda asgari 10 ila 15 yıl çalışmış olması ve
temayüz etmesi gerekmektedir. Bu asgari şarttır. Bu nedenle yürütme organına
hakim seçme konusunda oldukça geniş bir taktir yetkisi verilmiştir. Bu nedenle,
özellikle yirminci yüzyılın başlarında hakimlerin tayininde siyasi
mülahazaların etkili olduğu ileri sürülmektedir[31].
Tüm bu eleştirilere rağmen İngiltere hakimlerinin yürütme organı karşısında en
üst seviyede bağımsızlığa sahip hakimler oldukları kabul edilmektedir. Şöyle ki,
İngiliz sisteminin, siyasi etkiye açık ve etkilendiği de ortada olan eksikliği
telafi eden bir özelliği vardır. O da, hakimler arasında terfi sisteminin kaide
olarak bulunmayışıdır. İngiltere’de hakimler kaydı hayat şartı ile tayin
edilirler, pek az istisna ile tayin edildiği yerlerde kalırlar. Yüksek
kademelerde bir yer açıldığı zaman, genellikle uygulanmakta olan usul, mevcut
hakimlerden birinin yükseltilmesi yerine, hariçten yeni bir tayinin
yapılmasıdır. Bu şekilde bir kimse, doğrudan doğruya hakimliğin en yüksek
mevkilerinden birine gelebilmektedir. Bu şartlar altında, bir hakimin, tayin
olunduktan sonra, icra organı ile hiçbir alakası kalmamış demektir.
Azledilemezlik zırhına da sahip olduğundan, bu yönde de her hangi bir kaygısı bulunmamakla birlikte
yükselme kaygısı da bulunmadığında bir beklentisi de yoktur. Yani tayinle
siyasi borç ödenmiştir[32].
B. Almanya
Almanya’da hakimlerin
atanması federal devlet ve eyaletlere göre farklılık gösterir. Federal devlet
hakimlerinin çoğu yasama organınca seçilirken, dört eyalet dışında, diğer
eyaletlerde hakimler yürütme organınca atanmaktadır.[33]
Eyalet mahkemeleri
hakimlerinin çoğunda adaylar öncelikle, milletvekilleri, hakimler ve
avukatlardan oluşan hakim seçim komisyonlarınca belirlenmekte, kesin atamaları
ise eyalet hükümlerinin atamayı onaylaması ile veya direkt olarak başbakan veya
ilgili bakanın atama kararı ile
gerçekleşmektedir[34].
C. Fransa
Fransa’da Yargıtay
Başkan ve üyeleriyle, başsavcı ve savcı yardımcılarının seçilme, atanma,
yükselme, disiplin işleri, hakimler için ayrı savcılar için ayrı olmak üzere
iki kurul oluşan ve karma kurul niteliğinde bulunan Hakimlik Yüksek Konseyi
tarafından yürütülmektedir[35].
Fransa’da 1993’ten önce
Hakimler Yüksek Konseyi’nin başkanı Cumhurbaşkanı, başkan vekili ise Adalet Bakanı olup, geri kalan 9 üyesinden
ikisi Yargıtay üyeleri, biri Yargıtay üyesine eşit seviyede bulunan Başsavcı
yardımcıları, biri Danıştay üyeleri, üçü ilk ve istinaf mahkemeleri yargıçları
arasından gösterilen üç kat aday arasından ve kalan ikisi de hukukçu olmayan kimseler arasından, 4 yıl
için Cumhurbaşkanı tarafından seçilmekte idi. Cumhurbaşkanı’nın Kurul’un
başkanı olmasının sebebi, Cumhurbaşkanı’nın yargı otoritesinin bağımsızlığını
sağlamakla yükümlü olmasından kaynaklanmaktadır[36].
1991’li yıllarda kurul üyelerinin tümünün Cumhurbaşkanı tarafından seçilmesi ve
Adalet Bakanı’nın kurula katılması, hukuk devleti ilkesi ile çeliştiği ve bu
hal ile kurulun Cumhurbaşkanı’nın danışma organı niteliğinde bulunduğu
gerekçeleri ile ciddi eleştirilere maruz
kalmış, Anayasa’nın 65. maddesi 25.07.1993’te değiştirilmiştir. Bu değişiklikle
hakimler ve savcılar için iki ayrı kurul oluşturulmuştur. Hakimler için
oluşturulan kurulun Başkanı Cumhurbaşkanı, başkan vekili Adalet Bakanı olup,
yasama ve yargı organı mensubu olmayan kişiler arasından bir kişi
Cumhurbaşkanı, bir kişi Meclis Başkanı, bir kişi ise Senato Başkanı tarafından
atanır. Kurulda ayrıca beş hakim, bir savcı, bir de Danıştay üyesi yer alır ki
bu üyeleri yargı kendisi seçer. Sonuç olarak bu kurulun toplam oniki üyesi
vardır. Bu oniki üyeden beşi bağımsız hakim niteliğinde değildir
(Cumhurbaşkanı, Adalet Bakanı, Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ve Senato Başkanı
tarafından seçilen üç üye). Savcılar
için oluşturulan kurul da benzer yapıda olmakla birlikte, bu kez kurulda beş
savcı, bir hakim bulunmaktadır[37].
D. İtalya
İtalyan sisteminde
hakimlerin seçilme usulünü ve bu usulle yargının bağımsızlığını sağlamaya
yönelik tedbirleri anlamak için öncelikle
Zanarlelli’nin bu konudaki sözünü hatırlamak yerinde olacaktır. O der
ki; “Yargı, başka hiçbir organa bağımlı olmadan kendi kendini yönetebilmelidir,
çünkü görevi yasaların devletin diğer güçlerine de uygulanabilmesini
sağlamaktır. Yürütme gücünden bağımsız olmayan Yargı ise aslında kurgudan başka
bir şey değildir.”[38]
1948 Anayasası ile
İtalya’da, Fransa’da olduğu gibi hakimlerin atanma, terfi ve diğer özlük
işlerinde görevli olmak üzere Fransız modeline oranla daha geniş yetkilerle
donatılmış ve daha katılımlı bir Yüksek
Hakimler Kurulu (Consiglie Superiore della Magistratura) kurulmuştur[39].
1947 tarihli İtalyan Anayasa’nın 104. maddesi ve 24. Mart 1958 tarihli kanuna
göre kurulun ilk oluşumunda 24 üye bulunmakta iken, bu gün üye sayısı
Cumhurbaşkanı ile birlikte 33’tür. On’u Senato ve Meclisçe avukat ve
profesörler arasından; yirmisi Yargıtay, üst ve ilk derece mahkemelerden yargı
organınca seçilir. Danıştay’dan üye bulunmamaktadır. Yargıtay Birinci Başkanı
ve Cumhuriyet Başsavcısı, Konsey’in doğal üyesidir. Konsey Başkanı
Cumhurbaşkanı’dır. Konsey, yasama organı tarafından seçilmiş üyeler arasından
birini de başkan yardımcısı olarak seçer. Seçimle gelen üyelerin görev süreleri
dört yıl olup takip eden dönem bir daha seçilemezler ancak bir sonraki dönem
yeniden seçilebilirler. Sisteme yapılan eleştiriler Konsey Başkanının Devlet
Başkanı olması[40],
ikinci başkanın yasama organı tarafından seçilenler arasından seçilmesi ve
konseyde görev alanların başka bir görevi aynı anda yürütememeleridir. Adalet
bakanının bu konseyde etkisi yoktur. Sadece öneri getirir, talepte bulunur veya
alınan kararları uygular. Tüm eleştirilere rağmen bu sistemin kuvvetler
arasında dengeyi sağladığı ve yargı bağımsızlığı bakımında güvence teşkil
ettiği kabul edilmektedir[41].
E. Amerika Birleşik Devletleri
Amerika Birleşik
Devletlerinde hakimlerin bağımsızlığı ve teminatı hakimlerin halk tarafından
seçilmesi ve hakimlerin azledilememesi esasları üzerine kurulmuştur.
Hakimlerin halk
tarafından seçilmesi sistemi günümüzde en yaygın bir şekilde, ABD’de
uygulanmaktadır. Eyaletlerde hakimler vali tarafından veya eyalet
parlamentoları veya doğrudan doğruya halk tarafından seçilip atanmaktadırlar.
Elli eyaletten 38’inde hakimlerin seçimi bizzat halk tarafından yapılmaktadır.
Bu eyaletlerin 21’inde hakim adaylarının isimleri diğer görevlere talip olan
başka adayların isimleri ile birlikte normal seçimlerle birlikte hazırlanan
parti listelerinde gösterilmektedir.[42]
Federal Yüksek Mahkeme
hakimleri ile her eyalette bulunan ilk derece federal mahkeme hakimleri ile
istinaf mahkemeleri hakimlerinin atanmaları ise anayasa hükmü gereği senatonun
onayı ile başkan tarafından yapılmaktadır. Eyalet federal hakimlerinin
atanmalarında o eyaletin senatörlerinin etkileri daha ağır basmakta iken
Federal Yüksek Mahkeme hakimlerinin tayininde ise başkanın taktir yetkisi daha
ağır basmaktadır. Öyle ki, Başkan,
muhalifi olan siyasi partiye yakınlığı ile tanınmış bir kişiyi Federal
Yüksek Mahkemeye üye olarak atamayabilecektir. Yine Federal Yüksek Mahkemeye
atama konusunda tam bir teamül söz konusu
olmayıp Başkan’ın taktiri kendini hissettirmektedir[43]. Fakat hakimlerin atanmasında yürütme
organının üstlendiği bu tür sınırsız bir yetki geleneksel bir terfi sistemi
olmadığından hakimlerin bağımsızlığı fazla etkilemediği savunulsa da, hukukçu
olmayan ve belirli bir siyasi görüşü temsil eden kişilerin hakim olarak
atandıklarında, verdikleri kimi kararlarda bazı eğilimler hissedilmekte ve
tarafsızlıkları konusunda kamuoyunda yer yer şüphelere ortaya çıkmaktadır.[44]
Amerika’da bir kısım
eyaletlerde, hakimlerin bir seçim sistemi ile belirlenmeleri, seçimlerin sık
tekrarlanması, seçimde siyasi partiler veya nüfuzlu grupların etkisinin
hissedilmesi, hakimlerin sahip oldukları makamı kaybetme tehlikesinin varlığı,
hakimleri kendilerini seçenlerle iyi geçinmeye zorlanması nedeniyle eleştirilmektedir.
Tüm bu eleştirilere rağmen Amerika Birleşik Devletlerinde yargının hala iyi
işlemesi üç sebebe bağlanmaktadır. Bunlar, a) Her federe devlette o devlet
mahkemelerinin yanında federal mahkemelerin bulunuşu ve bu mahkemelerin hemen
daima dürüst ve ehliyetli hakimlerden oluşması nedeniyle yerel mahkemeler
yetersiz hakimlerden oluşsa bile federal mahkemelerin etkisi ile hakimlik
mesleğinin vakar ve sorumluluğunu idrake mecbur kalmaktadırlar, b) Kamuoyunun
tepkisini üzerine almak istemeyen siyasi partilerin aday gösterirken kendi imaj
ve oy kayıplarını engellemek için kaliteli hukukçulara yönelmesi, c) Baroların,
tarafsız ve hukuki olarak yetkin kişilerin mahkemelerde görev almaları
yönündeki isteklerini seçimde yönlendirici unsur olarak kullanmalarıdır[45].
[1] Faruk EREM, Ceza Usulü Hukuku, Sevinç Matbaası, Ankara
1978, s. 94.
[2] Münci KAPANİ, İcra Organı Karşısında
Hakimlerin İstiklali, Ankara 1956, s. 10.
[3] Çetin ÖZEK, “Yargının İdari Denetimi”, İ.H.F.M.
(Atatürk’e Armağan), C. 45-47, s . 918.
[4] ÖZEK,
a.g.m. s. 929
[5] Bu görüş ve diğer görüşler için bkz.
KAPANİ, a.g.e., s. 26.
[6] Nurullah KUNTER, Muhakeme Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku,
Kazancı Matbaası, 8. Bası, İstanbul 1986. s. 312.
[7] KAPANİ, a.g.e. s. 26; Şeref ÜNAL, Anayasa Hukuku Açısından Mahkemelerin
Bağımsızlığı ve Hakimlik Teminatı, TBMM, Kültür Sanat ve Yayın Kurulu
Yayınları, TBMM Basımevi, Ankara 1982,
s. 56.
[8] Amerika Birleşik Devletlerinde, federal
devletlerin bir kısmında hakimler siyasi
partilerin temsilcileri arasından halk oyuyla seçilmektedir (bkz. EREM s.92;
KAPANİ, s. 39).
[9] EREM, a.g.e., s. 92; KAPANİ, a.g.e., s. 27-33.
[10] ÜNAL, a.g.e. , s. 56.
[11] Öztekin TOSUN, Türk Suç Muhakemesi Hukuku
Dersleri, Dördüncü Baskı, Acar Matbaası, İstanbul 1984 s. 381.
[12] Baki KURU, Hakim ve Savcıların Bağımsızlığı
ve Teminatı, A.Ü.H.F. Yayınları, Ankara 1966. s. 4.
[13] ÖZEK , a.g.m., s. 927-928.
[14] E. İlhan POSTACIOĞLU, Medeni Usul Hukuku
Dersleri, İstanbul 1975. s. 34-35.
[15] ÖZEK, a.g.m, s. 928.
[16] POSTACIOĞLU, a.g.e, s. 35, ÜNAL,
a.g.e., s. 59.
[17] Kemal GÖZLER, Türk Anayasa Hukuku Dersleri,
Ekin Kitabevi Yayınları, Bursa 2000, s. 447.
[18] Ergun ÖZBUDUN, Türk Anayasa Hukuku, Yetkin
Kitabevi, Ankara 2000, s. 335.
[19] KAPANİ, a.g.e, s. 52.
[20] EREM,a.g.e., s. 92; ÖZBUDUN, a.g.e, s. 446.
[21] KAPANİ, a.g.e., s. 54.
[22] KAPANİ, a.g.e., s. 54.
[23] “Avrupa Konseyi Avrupa Etkin Yargı
Komisyonu’nun 2002 Avrupa Birliği Yargı Sistemleri”, Adalet Bakanlığı Avrupa Birliği Genel
Müdürlüğü Yayınları, s. 32.
[24] ÜNAL,
a.g.e.,s.68; GÖZLER,a.g.e., s. 447;
“Avrupa Konseyi Avrupa Etkin Yargı Komisyonu’nun 2002 Avrupa Birliği
Yargı Sistemleri”, s. 32.
[25] ÜNAL, a.g.e., s. 68
[26] ÜNAL, a.g.e., s. 68
[27] ÜNAL, a.g.e., s. 23.
[28] Bu mahkemenin ismi her ne kadar Yüksek
Mahkeme olsa da, bir temyiz mahkemesi değil farklı dairelerden oluşan bir ilk
derece mahkemesidir. Bkz. KAPANİ a.g.e,
s. 61.
[29] İngiltere’de Adalet Bakanı yoktur. Adalet
Bakanın gördüğü bir kısım işleri İngiltere’de Lord Cahancellor görür, ve
kendisi bir bakıma adliye örgütünün başı olarak kabul edilir. Lord
Chancellor,kuvvetlerin birleşmesi prensibinin en güzel örneğini gösterir. Lord
Chancellor, Lordlar Kamarasının başkanıdır, ve bu sıfatla yasama faaliyetlerine
katılır. Diğer taraftan hükümet üyesidir, böylelikle yürütmenin bir parçasıdır.
Son olarak da bir hakim olup Lordlar Kamarası mahkeme olarak toplandığı zaman
ona başkanlık eder. Bkz. KAPANİ, a.g.e.,
s. 61-62, 95 nolu dipnot.
[30] KAPANİ,a.g.e., s. 62; ÜNAL, a.g.e., s.
62-63; Ferman DEMİRKOL, Yargı Bağımsızlığı, İstanbul 1991, s. 104
[31] Bu konudaki ayrıntılı eleştiriler için,
bkz. KAPANİ, a.g.e.,s. 63-64.
[32] KAPANİ, a.g.e.,s. 65.
[33] ÜNAL, a.g.e.,s. 59; KURU, a.g.e., s. 3;
GÖZLER, a.g.e., s. 447.
[34] ÜNAL, a.g.e., s. 60.
[35] Sami SELÇUK, “Yargı Bağımsızlığı”, Zorba
Devletten Hukukun Üstünlüğüne’nin içinde, Yeni Türkiye Yayınları, Altıncı Baskı
Ankara 2000, s. 84; GÖZLER, a.g.e., s.
447.
[36] SELÇUK,
a.g.m., s. 84.
[37] ÜNAL,
a.g.e., s. 68-69; GÖZLER, a.g.e.,s. 446-447; ÖZEK, a.g.e., s. 931.
[38] İl Han ÖZAY “Yargı Güvencesi-Bağımsızlığı ve
Anayasa Mahkemesi”, Anayasa Yargısı S.8. , s. 109.
[39] KURU , a.g.e.,s. 3.
[40] Bunla birlikte Cumhurbaşkanı konseyin bütün
toplantılarına katılmaz, yılda sadece birkaç konseyi onore etmek için katılır.
SELÇUK, “Yargı Bağımsızlığı”, s. 91.
[41] GÖZLER, a.g.e., s. 447. ÖZEK, a.g.m, s. 932. SELÇUK, “Yargı Bağımsızlığı”,
s. 85. ÖZAY, a.g.m., s. 108-109.
[42] ÜNAL, a.g.e., s 48; KAPANİ a.g.e., s. 40; KURU, a.g.e.,
s. 2; GÖZLER, a.g.e., s. 447,
[43] Öyleki Başkan Roosevelt’e kadar Yüksek
Mahkemeye tayinde istinaf mahkemesi üyelerinin tercihi bir teamüle oturmuşken,
Roosevelt hemen hiçbir hakimlik tecrübesi olmayan kişileri Yüksek Mahkeme
üyeliğine tayin etmiştir.Bkz. KAPANİ,a.g.e., s. 70.
[44] KAPANİ, a.g.e., s. 41.
[45] KAPANİ,
a.g.e., s. 42, 43.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder