Organize
suçluluk, günümüz modern toplumunun mücadele etmesi ve önlem alması gereken bir
realitesidir. Bu gerçekliğe önemsemeyen, buna karşı tedbirler almayan devletler
çok ciddi diyetler ödemişler ve ödemeye devam edeceklerdir. Zira genel olarak
suç toplumsal barışı, huzuru ve güvenliği tehdit eden bir virüs iken, organize
şekilde işlenen suçlar bu virüsün daha sistematik olarak belirli bir hiyerarşi
içerisinde örgütlenerek saldırması anlamına gelmektedir. Zamanında teşhis
edilip müdahale edilmemesi, bu virüse duçar olan grubun, topluluğun, sistemin
ya da devletin yok olmasına kadar gidecek veya hayati organlarını kaybetmesine
neden olabilecektir. Hastalıklara neden olan virüs ya da mikroplar gibi
organize örgütler de sistemin sosyal, politik ve ekonomik oluşumlarındaki
eksikliklerden/açıklardan yararlanarak o bünyeye nüfuz ederler. Yaşanan bir kısım acı tecrübeler göstermiştir ki, belirli
bir süre bu suç örgütlerinin etkilerinden uzak kalmayı başaran ve yapılan
mücadeleye seyirci olmayı tercih eden ülkeler, ekonomik, sosyal ve politik
olarak bedel ödemek durumunda kalmışlardır.
Organize suç
işlemeyi kendilerine meslek edinen gerçek anlamdaki örgütler, yaşayan bir organizmadır.
Bulunduğu sisteme kolayca adapte olabilir, topluma ayak uydurabilirler. Yine çağın
olanaklarından yararlanma konusunda mahirdirler, zira bu organizmalar
zekidirler. Bulundukları zamanın iletişim ve bilgi teknolojilerini kullanma
konusunda hızlı ve mahirdirler.
Sınırların
anlamını yitirdiği, bilgi, mal, para ve insan trafiğinin çok hızlı aktığı
günümüzde suç örgütleri de kendilerini bu yeni gerçekliğe uyumlaştırma ve
bundan yarar sağlama konusunda şaşırtıcı şekilde hızlı davranmışlardır. Önceden
belirli bir bölge, çoğrafya veya ülkede faaliyet gösteren örgütler birleşerek,
başka örgütün egemenliğini kabul ederek, çoklu evlilik yaparak etki, kapasite
ve güçlerini artırmışlardır.
Yine
teknolojinin sunduğu imkanlar nedeniyle suç örgütlerinin faaliyetlerini izleme,
etkilerini azaltma ve bunları cezalandırma oranları artmamış, bilakis
azalmıştır.
Suç
örgütlerinin globalleşmesi, bunlarla mücadeleyi de yerellikten çıkartarak
uluslararası oluşumların faaliyetleri arasına sokmuştur. Bu bağlamda gerek
Birleşmiş Milletler, gerek Avrupa Birliği ve gerekse Avrupa Konseyi gibi
uluslarüstü oluşumlar çeşitli girişimlerde bulunmaktadırlar.
Literatürde
organize suçluluk denilince ilk akla gelen "mafya" tabiridir. Bu
tabir ise İtalya ile adeta bütünleşmiştir. Mafya temalı bir çok roman yazılmış
ve sinema filmleri çekilmiştir. Hatta mafya modayı da etkilemiş söylemleri,
yürüyüşleri, giyinişleri kendi içerisinde örnek gösterilen bir tarz olarak
sunulmuştur. Mafya'nın İtalyan devletine ve halkına maliyeti ise ekonomik ve
sosyal anlamda çok ağır olmuştur. Örneğin
23 Eylül 1916-9 Mayıs 1978 tarihleri arasında İtalyan Başbakanı olarak
görev yapan Aldo Moro, Kızıl
Tugaylar adı verilen örgüt tarafından 16 Mart 1978 tarihinde kaçırılmış ve bu
örgüt tarafından öldürülmüştür
Global gelişmelerin, yaşanan acı
tecrübelerin, ulusal ve uluslararası toplumların baskılarının yönlendirmesi ile
İtalya 1980'li yıllarda mafya ile mücadele bağlamında yasalarında çok önemli
sayılabilecek ve bu bağlamda örnek olabilecek bir çok değişiklik yapmış,
sisteminde farklılaşmaya gitmiştir. Bu çerçevede yaklaşık 114 yasal düzenleme
yapılmıştır.
Mafya ile
mücadele edecek kişi, kurum, kuruluş ve organlara Anayasal güvence
getirilmesinin öneminin farkına varan İtalya, Anayasa değişikliği yaparak bu
bağlamda önemli teminatlar öngörmüştür. Zira elinde bulundurduğu ekonomik,
siyası ve silah gücü ile parlamento üyelerini rahatla etkileyip yönlendirme
olanağına sahip suç örgütleri, istedikleri yönde kararlar çıkartabilmişler ve
kendi güçlerini tahkim etmişler, önlerindeki engelleri bertaraf etmişlerdir.
Normal yasal düzenlemelere konu edilebilecek bir kısım hususlar Anayasa'da yer
verilmek suretiyle daha teminatlı hale getirilmiştir. örneğin adli kolluk
teşkilatının yargılama makamlarına bağlı olduğu, savcıların teminatları, etkin
soruşturma ve yargılamayı sağlayacak tedbirleri Anayasal hüküm haline getirerek
değiştirilmesi zorlaştırılmıştır.
Hakim ve
savcıların mesleğe girişleri, tabi hakim , tabi yargılama ve kuvvetler
aykırılığı ilkeleri, hakimlik mesleğinin tanımı Anayasa'da belirtilmiştir. Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulumu'nun oluşumunda 2/3 çoğunluk üyenin hakim ve
savcıların kendi arasından seçecekleri üyelerden oluşması sağlanarak, 1/3 üyeyi
seçen Parlamentonun önemli olan bu Kurul içerisindeki etkinliği kırılmak
istenilmiştir. Kurulun başkanı Adalet Bakanı olmayıp, Cumhurbaşkanıdır. Başkanvekili
ise parlamento tarafından seçilen üyeler arasından Kurulca belirlenmektedir.
Adli kolluk
kurulması ve teşkilatlanması ülkemizde yaklaşık bir asırdır tartışılmaktadır.
Bu tartışmalar doğrultusunda 2005 yılında yürürlüğe giren CMK'nın hazırlanması
ve kanunlaşması aşamasında adli kolluk kurumunun ceza mevzuatımıza girmesi
konusunda aktif adımlar atılmaya başlanmıştır. Her ne kadar Yasa'nın hazırlık
aşamasında savcılık birimlerine bağlı, idari kolluktan ayrı, müstakil bir
oluşum olarak adli kolluk oluşumu planlanmış ise de, bir çok nedenden ötürü bu
mümkün olamamış, önleyici kolluk bünyesinde ve kontrolünde, yargı birimleri
dışında şekli bir "adli kolluk teşkilatı" ihdas edilmiştir. Gerçekte
bakıldığında, uygulamada öncekinden farklı bir yenilik bulunmadığını söylemek
yanlış olmayacaktır.
Örgütlü suçlulukla mücadele
konusunda yürütme hiyerarşisi dışında bir adli kolluk teşkilatının önemini acı
tecrübeler ile yaşayan İtalya, Anayasasının 109.maddesinde “Adli makamlar
adli polisten doğrudan doğruya yararlanır veya onu vasıtasız olarak kullanır” kuralını
öngörmüş ve bu hüküm doğrultusunda yasal düzenlemeler yapılmıştır. Buna benzer
bir düzenleme başka bir Avrupa ülkesinde yer almamaktadır.
Adli
kolluk görevlilerinin soruşturma ve yargılama aşamasında doğrudan yargıya
bağlanması, onların emir ve talimatları altına girmesinin Anayasal bir güvence
altına alınmış olması önemlidir. Bunun gerekçelerini İtalya’nın organize suçluluk
ile mücadele tarihinde bulmak olanaklıdır. İtalyan devleti ve halkının geçmişte
suç örgütleri ile yaşadığı sorunla, bu örgütlerin yasama ve yürütme üzerinde
sahip olduğu etki; bu etkiden yararlanarak yargı teşkilatına, yargı
çalışanlarına ve işleyişine doğrudan ve dolaylı şekilde müdahale etme
girişimleri ve buna bağlı olarak örgütlü suçluluk ile mücadelenin zafiyete
uğrama ihtimali, suç örgütleri ve suçlulukta mücadelenin inkıtaa uğramaması
adına İtalyan Kurucu Meclisi Anayasalarına yargı lehine adli kolluk teminatını
koyma yolunu seçmiştir.
Anayasasının bu açık
düzenlemesi doğrultusunda yasal düzenlemeler yapan İtalya, savcılıklar ile aynı
binada faaliyet gösteren, emir ve talimatlarını doğrudan savcıdan alan,
önleyici kolluktan fiziki olarak tamamen ayrı, ataması ve nakli savcılık
tarafından istenilmediği veya kabul edilmediği taktirde yapılamayan bir adli
kolluk teşkilatı oluşturmuştur.
Organize suçluluk mücadele kapsamında en önemli yasal
düzenleme 1982 yılında çıkartılan, mafya tipi oluşumları suç örgütü olarak
kabul eden, bunların malvarlığı niteliğindeki değerlerine yönelik olarak
önleyici tedbir çerçevesinde çeşitli yaptırımların uygulanacağını öngören,
savcı ve kolluk birimlerine yürüttükleri soruşturma ve inceleme aşamalarında
önemli yetkiler veren (mafya örgütlerine üye oldukları konusunda yeterli şüphe
bulunanların malvarlığı unsurlarına yönelik el koyma ve bu malların meşruluğunu
göstermedikleri takdirde müsadere edilmesi gibi) Kanundur.
Organize suçluluk ile mücadele açısından yapılan önemli bir
yasal düzenleme de mafya tipi örgütler tarafından işlenen suçlarda “harici suç
ortaklığı” olarak kabul edilebilecek eylemlerin yasal olarak tanımlanarak
yaptırım altına alınmalarıdır. Harici suç ortaklığı kavramı içerisinde
değerlendirilebilecek eylemler daha çok “beyaz yakalı suçluluk” diye
adlandırabileceğimiz eylemlerde söz konusu olmaktadır. Zira çoğu kez çeşitli
meslek profesyonelleri, girişimciler veya politikacılar eylem ve kararları ile
Mafyayı beslemekte veya ondan beslenip güç almaktadır. Bu yasal düzenleme
kullanılarak hakkında adli soruşturma başlatılan kişilerden en önemlisi ve
bilineni önceki İtalyan Başbakanlarından Giulio Andreotti’dir.
Yapılan yasal değişikliklerle, İtalyan yargı sisteminde
daha önceden olmayan, organize (mafya tipi) suçlulukla mücadele açısından idari
ve adli hiyerarşi içerisinde faaliyette bulunan yeni kurumlar oluşturulmuştur.
Bu çerçevede kolluk birimleri üzerinde ve onların faaliyetlerini koordine etmek
amacıyla Anti-mafya Araştırma Başkanlığı (DIA) ile örgütlü olarak işlenen
suçları soruşturmakla görevli özel yetkili Bölge Savcıları arasında
koordinasyon sağlayan ve bilgi toplayarak yapılan soruşturmalara katkı sağlayan
Örgütlü Suçlarla Mücadele Ulusal Başkanlığı (Başsavcılığı) (DNA) ve örgütlü
suçları soruşturmaktan sorumlu Bölge Savcılıkları (Direzione Distrettuale Antimafia-DDA) oluşturulan önemli kurumlar arasındadır.
Savcıların
bağımsızlığı Anayasal olarak teminat altına alınmıştır. Anayasada yer alan ve
savcıların bağımsız şekilde çalışmalarını teminat altına alan ilkeleri
aşağıdaki şekilde belirtebiliriz:
·
Soruşturma yapma
zorunluluğu ilkesi: Savcılık, bir suçla
ilgili haber aldığında soruşturma başlatmak zorundadır (İtalyan Anayasası
m.112). Burada sonucun niteliği önemsizdir. Zira soruşturma başlatılması
zorunlu olmak ile birlikte, soruşturma sonrasında dava açılması her olay için
zorunlu değildir.
·
Coğrafi teminat
ilkesi: Yasama veya yürütme organı
hâkimlerde olduğu gibi, savcılık teminatı bağlamında savcıları görevlerinden
alamazlar, başka bir görev yerine naklini sağlayamazlar. Savcıların görev
yerleri kendileri istemedikçe değiştirilemez. İtalya Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu savcıların atamasını ve görev yerlerini değiştirmekle yetkili tek
yetkili kurumdur. HSYK tarafından savcıların görev yerlerinin değiştirilmesi
kişinin talebi yanında, disiplin soruşturması sonrasında da olabilir.
·
Adli kolluktan
yararlanma ilkesi: Yapılan soruşturma ve
kovuşturma aşamasında adli kolluk birimleri, yürütmeye bağlı olmayıp, yargının
yetki ve sorumluluğu altında faaliyetlerini sürdürürler (İtalyan Anayasası m.
109).
Adli
kolluk teminatı ile amaçlanan yasama ve yürütmenin keyfi karar ve uygulamaları
ile adli kolluğa müdahale etmelerinin önüne geçmektir. İtalyan yargı sistemi ve
çalışanları bu hükmün sağladığı güvence çerçevesinde örgütlü suçlulukla
mücadelede önemli başarılar elde etmiş ve bu konuda sorun yaşayan ülkelere de
güzel bir örnek teşkil etmiştir.
Yasama
organı tarafından yukarıda belirtilen güvenceleri sınırlayan, bu ilkelere zarar
veren tüm faaliyetleri Anayasa’ya aykırı olacaktır. Bu ise çıkartılan
düzenlemelerin Anayasa Mahkemesi tarafından iptalini sonuçlayacaktır. Yine buna
paralel şekilde yürütme organı tarafından bu ilkelere zarar verecek işlem ve
eylemler hem Anayasa’ya ve hem de buna paralel çıkartılan yasal düzenlemelere
aykırılık teşkil edecektir.
Üç
dereceli bir yargılımı sistemini benimseyen İtalya'da 26 istinaf Mahkemesi
bulunan yer Başsavcılıkları nezdinde örgütlü suçlarla/mafya ile mücadele etmek
üzere oluşturulan Bölge Savcılıkları (DDA) bulunmaktadır. Bu savcılar merkezi
Roma'da, Yargıtay nezdinde faaliyette bulunan Örgütlü Suçlarla Mücadele Ulusal
Başkanlığı (Başsavcılığı) (DNA)'nın koordinesinde çalışmaktadırlar. DNA'nın
temel görevi bölge savcıları arasında koordinasyon sağlama, örgütlü suçlulukla
ilgili bilgi toplama ve bunları değrelendirerek sonuç çıkartmaktır.
Örgütlü
suçları soruşturmakla görevli bulunan savcıların yetkileri bulundukları
bölgenin çoğrafi sınırları ile tahditli olmayıp, tüm ülke genelini kapsamaktadır.
Bir olaya ilişkin olarak bir den fazla bölge savcısı tarafından soruşturma
yapıldığını öğrenen DNA, her ikisinden gerekli bilgileri alarak, bu
soruşturmanın hangisi tarafından yürütüleceğini kararlaştırır ve diğerinden tüm
bilgi ve belgeleri buraya göndermesini ister. Bu nedenle her bölge savcılığı
elde ettiği verileri, uyguladığı tedbirleri oluşturulan ve DNA nezdinde tutulan
veri bankasına işlemek zorundadır.
Bölge
savcıları arasındaki dosya dağılımı, ora Başsavcısı tarafından, uzmanlık ve
yetkinlikleri, iş durumu gözönüne alınarak, yapılır. Kendisine tevzi edilen bir
dosyanın Başsavcı tarafından alınması ancak yazılı bir talep ile söz konusu
olabilir. Bu yazılı talepnamede Başsavcı neden ve niçin tevzi edilen bir
dosyanın bir savcıdan alınarak başka birisine vermek istediği belirtmek
zorundadır. Bu talepnameyi alan savcı, belirtilen gerekçeleri yerinde görmediği
taktirde bu hususta karar verilmesi için bulunduğu yer komisyonuna itiraz
ederek, dosyanın kendisinden alınmamasını isteyebilir. Bu halde nihai kararı
ilgili komisyon verir.
İtalyan
yargı sisteminde başlatılan soruşturmaların bitirilmesi açısından azami bir
süre öngörülmüştür. Buna göre genel suçlar açısından bu süre 6 ay olup ağır suçlar
açısından ise 1 yıldır. Bu süreler ön soruşturma hâkiminin yapacağı
değerlendirme sonrasında genel suçlar açısından 6 ay, ağır suçlar açısından ise
1 yıl daha uzatılabilir. Toplam süre normal suçlar açısından 1 yıl, ağır suçlar
açısından ise 2 yılı geçemez. Sürenin önemi ve yaptırım gücü, süre geçmesinden
sonra elde edilen verilerin yargılama aşamasında hâkim tarafından değerlendirme
dışı bırakılacak olmasıdır.
Genel
suçlara hakkında yürütülen soruşturmalara ilişkin savcılık tarafından talep
edilen soruşturmanın gizliliği süresinin bir 6 ay daha uzatılma talebi ön
soruşturma hâkimi tarafından şüpheliye bildirilir. Ancak böyle bir bildirim
örgütlü olarak işlenen suçlara ilişkin olarak yapılmaz. Bu örgütlü suçlara
ilişkin olarak yürütülen soruşturmaların mahiyetinin bir gereğidir. Aksi
durumda örgütlü suçlulukla mücadele imkânsız hale gelir. Hakkında alınan
iletişimin denetlenmesi, ortam dinlenmesi, teknik araçlarla izleme gibi
tedbirler anlamsız hale gelir. Bu ve benzeri soruşturma yöntem ve tekniklerinin
kendisinden beklenen sonucu doğurması için muhatabının bu tedbirlerden haberdar
olmaması gerekir.
Bölge
Savcılarından sorumlu olan Başsavcıya karşı soruşturmanın gizliliği ilkesi
uygulanmaz. Zira Bölge Savcıları, hiyerarşik işleyişte emrinde çalıştıkları Başsavcı
adına faaliyetlerini yürütürler. Bu bağlamda Başsavcının talep ettikleri bilgi
ve belgeleri kendisi ile paylaşmak zorundadırlar. Bu bilgilendirme çerçevesinde
Başsavcı, Bölge Savcıları arasındaki iş bölümünü yapmakta, soruşturmaların
geldiği safhayı kontrol edebilmekte, müdahale gereken bir konu olup olmadığını
denetleyebilmektedir.
Soruşturma
ve kovuşturma aşamasında mafya tipi suç örgütleri ile mücadeleyi
kolaylaştıracak düzenlemeler yapılmıştır.
Bölge
savcılıkları tarafından suç soruşturması çerçevesinde yapılacak adli dinlemeler
kendi binalarında oluşturulan teknik altyapı ve teknik elemanlar kullanılmak
suretiyle doğrudan emrinde çalışan adli kolluk görevlileri tarafından yerine
getirilmektedir.
Dinlemeler
hâkim kararı ile yapılır. Uygulanan bu tedbirlerin belirli bir süresi vardır.
Dinlemelerin süresiz olarak yapılması düşünülemez. Dinleme kapsamında kalan
ancak Bölge Savcılıklarının soruşturma yetkisine girmeyen suçlar açısından
dinleme süresi 15 gün olup, bu süre 15’er günlük sürelerle uzatılabilir. Ancak
her hâlükârda bu süre 1 yılı geçemez (İCUK m.267/3). Örgütlü suçlarda dinleme
süresi 40 gün olup, bu süre 40’ar günlük süreler ile soruşturma hâkimi
tarafından dosya üzerinden inceleme yapılarak uzatılabilir. Bu süre toplamda 2
yılı geçemez.
Örgütlü
suçları yargılamakla görevli özel ve yetkili bir mahkeme yoktur. Bölge
savcıları yaptıkları soruşturma sonrasında suç yeri doğrultusunda gerek
bulundukları yer mahkemelerine ve gerekse başka yer mahkemelerine dava
açabilmektedirler. Başka yer mahkemelerine açılan davalarda, davayı açan savcı
söz konusu davayı bizzat takip eder.
İtalyan hukuk sistemi içerisinde mafya ile mücadele
çerçevesinde oluşturulan normatif çerçevenin özelliklerinden kısaca bahsetmek
gerekirse:
- Suç örgütleri tarafından daha çok işlenen suçlar yasal
mevzuatta tanımlanmış ve müeyyide altına alınmıştır.
- Suç ve suçlulukla mücadele bağlamında etkin bir önleme
sistemi kurularak, toplum açısından tehlikeli olabilecek oluşumların önüne
geçilmeye çalışılmıştır.
- Örgütlü olarak işlenen suçların önlenmesi, araştırılması
ve bastırılması için kolluk birimlerine ve adli makamlara özel yetkiler
tanınmıştır (arama, telefon dinleme, teknik takip, gizli operasyonlar yapma,
işbirliği yapan kişi ve kurumlar için ödüllendirme ve yargılamanın hızlı
şekilde işlemesi için özel düzenlemeler getirme gibi).
- Organize suçlulukla etkin şekilde mücadele edilmesini
temin için kolluk teşkilatı ve yargılama/soruşturma birimleri içerisinde özel
yetkili organlar oluşturulmuş ve bunlar arasında etkin bir koordinasyon
kurgulanmıştır.
- Suçla mücadele için ceza yaptırımlarına ek olarak, özel
bazı düzenlemelerde çeşitli tedbirler uygulanmasına olanak sağlanmıştır.
- Savcıların yer itibariyle yetkileri genişletilmiştir.
- Adli kolluk ve silahlı kuvvetlerin normal yetki çevreleri
dışında, ilgili birimler tarafından gerektiğinde kullanılmalarına olanak
sağlanmıştır.
- Organize suçluluğun ekonomik ve sosyal hayatta etkin
olmasını ve buralara sızmasını engelleyecek normlar getirilmiştir. Bu bağlamda
ihale mevzuatı, finans piyasası ile ilgili hükümler, kamu idaresinin işleyişine
ilişkin ilke ve prensipler, suç örgütü ile uzantılı kişi, kurum ve oluşumların
buralarda varlık göstermesini engelleyecek şekilde yeniden tasarlanmıştır.
NOT: Yazarın aynı konudaki bilimsel makalesi Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisinin 5. sayısında yayımlanmıştır. Ulaşmak için lütfen linki tıklayınız http://dergi.uyusmazlik.gov.tr/umd/5besincisayi/hasandursun.pdf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder